< < TASAV -TASAV - Japonya İçin ‘Yeni’ Güvenlik Dokümanında Öncelikli Tehdit: Çin
Japonya İçin ‘Yeni’ Güvenlik Dokümanında Öncelikli Tehdit: Çin

Japonya İçin ‘Yeni’ Güvenlik Dokümanında Öncelikli Tehdit: Çin

Yazdır


Japonya, dış güvenlik riskleri listesinin tepesine Çin'i yazarken, Tokyo yönetiminin yıllık olarak hazırladığı savunma raporunda gerçekleşen değişiklik dikkatlerden kaçmadı. Güvenlik inceleme dokümanında Amerika Birleşik Devletleri müttefik ülke olarak ilk sırada yer aldı. Güvenlik tehditleri sıralamasına ise Çin ve Kuzey Kore'yi Soğuk Savaş yıllarında liste başı olan Rusya takip etti. Uzun yıllardır liste başını işgal eden Kuzey Kore’nin ikinci sıraya indirirken Çin’i zirveye koymak elbette Japonya’nın güvenlik algısında yaşanan değişimi göstermektedir. Nitekim Japon Savunma Bakanı Taro Kono da aynı kanaatte olacak ki yaptığı açıklamada şu şekilde bir gerekçe sunmuştur: "Çin, Batı Pasifik'te ve Tsushima Boğazı'nda Japon Denizi'ne kadar olan bölgeye giderek daha fazla hava ve deniz aracı konuşlandırıyor." Ayrıca Kono, Çin'in hızla artırdığı savunma harcamaları nedeniyle raporda daha fazla yer verme ihtiyacı hissedildiğini de vurguladı. Çin Dışişleri Bakanlığı rapora tepki gösterirken normal ulusal güvenlik ve askeri aktiviteleri hakkında Japonya'nın yaptığı temelsiz iddiaları reddettiklerini açıkladı.

Silahlanmasını artıran sadece Çin mi? Japonya silahlanmanın neresinde?

Japonya, II. Dünya Savaşı’nın kaybeden devletlerindendir. 120 binden fazla sivilin hayatını kaybetmesi pahasına Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombaları ile Japonya’yı mağlup eden ve II. Dünya Savaşı’nı bitiren ABD, mağlup devlet Japonya’yı silahsızlandırmıştır. İşgal kuvvetleri komutanı General MacArthur’un emriyle 2 Şubat 1946’da hazırlanan ve 26 Temmuz 1947’de yürürlüğe giren “Japon Anayasası’nın 9. maddesi uyarınca Japon Ordusu’nun dağıtıldığı bilinmektedir. ABD, Soğuk Savaş yıllarında en büyük tehdit olarak görülen Rusya’ya karşı, Soğuk Savaş sonrasında ise Kuzey Kore’ye karşı Japonya’yı koruması altına almış, bunun karşılığında da Japonya’yı bölgede ABD karşıtı davranan ülkeler karşısında bir üs olarak kullanmıştır.  ABD için güvenlik riski algısının değişmesine paralel olarak Japonya’nın tehdit algıları da değişmiştir. Zira Doğu Asya’da yeni bir güç ortaya çıkmıştır: Çin.

Çin, yüzyıl başlarından itibaren büyük bir ekonomik güç olarak adından söz ettirirken beraberinde silahlanmasını da ritmik şekilde artırmıştır. Zaman içerisinde ordusunu güçlendirdiğini ve askeri olarak daha aktif olduğunu göstermiştir. Gerek uluslararası krizlerde gerekse doğrudan Çin’i ilgilendiren sorun alanlarında askeri varlığını hissettirmiştir. Bu noktada özellikle Güney Çin Denizi’nden Japon Denizi’ne kadar olan alanda Çin’in askeri varlığını hissedilir çapta artırması Japonya’yı rahatsız etmiştir. Japonya, Çin karşısında yeni önlemler geliştirme adına önce yeniden ordu kurmanın önünü açmıştır. Son yıllarda ise savaşmayı yasaklayan 9. Madde engelinin aşılması için yeni bir anayasa değişikliği çalışmaları sürdürülmektedir. Ancak bu değişikliği yapabilecek siyasi uzlaşının henüz olmadığı görülmektedir.

Çin kaynaklı artan tehdit algılamasına karşılık vermek isteyen Japonya, 2018'in son haftasında 242 milyar dolar değerinde 5 yıllık savunma bütçesini onaylayarak silahlanmasını artırmaya başladığını ortaya koymuştur. Bu hamle, Japonya’nın güvenlik için kararlılığını göstermesi açısından son derece önemlidir.

Yayınlanan savunma raporunda Pekin ve Pyongyang'ın silahlanması karşısında dengeyi korumak için Japonya'nın son yedi yılda savunma harcamalarını %10 artırdığı vurgulanmıştır. Ancak Japonya’nın, sadece Çin ve Kuzey Kore tehdidi karşısında savunma bütçesini artırdığı tezi tartışmalıdır. Zira yukarıda da bahsedildiği üzere Japonya’nın daha önce de çok ciddi tehdit algıları olmuştur. Bununla birlikte Japonya’nın en büyük ticaret ortağı Çin’dir. ABD’nin ekonomik (dolar hegemonyasının sonu) olarak dünyadan etkisini kaybettiği, orta vadede askeri bir geri gidişatın da görülebileceği söz konusu iken Japonya’nın bu minvalde önceden tedbir amaçlı hareket etmesi anlaşılabilir bir durumdur. Dolayısıyla üç nükleer gücün (Çin, Kuzey Kore ve Rusya) komşusu olan bir ada ülkesi Japonya’nın, dünya yeni bir düzene doğru giderken güvenlik paradigmasını ve askeri politikalarını değiştirmeye başlaması doğal bir sonuç olarak görülebilir.