Yayınlarımızı talep için tıklayınız.

Beyin Göçünde Durum

Beyin Göçünde Durum

Yazdır


Ülkemizin nitelikli insan kaynağı noktasında ciddi bir problem ile karşı karşıya olduğu iş dünyasında sık sık dile getiriliyor. Üniversite okumuş, alanlarında yetkin gençlerin yurtdışına göçü son bir yılda arttı. TÜİK’in Uluslararası Göç Raporu’na göre 2017’de Türkiye’den 113.000 Türk vatandaşı göç etmiş. 2018 rakamlarına ancak bir yıl sonra ulaşabileceğiz. Ancak oldukça yüksek olacağını tahmin ediyorum. Özellikle batıya doğru olan bu göç, gözlemlediğim kadarıyla belli ülkelerde belirginleşiyor. Teknoloji alanındaki göçte özellikle Hollanda’nın payı dikkat çekiyor. Bunun “beyin göçü” mü, yoksa “organize beyin yağmalaması” mı olduğu mutlaka ilgililer tarafından incelenmeli. Göç sadece fiilen insanlarımızın gitmesiyle de olmuyor. Buradaki evinden yurt dışına saat bazlı çalışmak da karşılaşılan başka tür bir göç.

Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre her bir göçmen gittiği ülke için yeteneğine göre 30-160.000 dolar arasında bir yabancı yatırım anlamına geliyor. Ayrıldığı kendi ülkesi için de bu miktarda kaçan değer olarak yorumlanabilir. Göçmenlerin ancak ortalama %30’unun kendi ülkesine döndüğü hesaba katıldığında, kalıcılığı da yüksek olan bu durumun oluşturduğu tehlike önemsenmeli.

Yurt dışına göçenlerin oralarda nasıl işlerde çalıştığı incelendiğinde, mesleğinde pozisyon olarak daha düşük görevlerde çalıştıkları görülüyor. Mesleğini yapmayan, garsonluk ve benzeri işlerde çalışanlar da oldukça fazla. Buradaki görevleri ile eş ya da daha üst seviyede işlerde çalışanlar ise azınlıkta.

Bu yazıda bu durumun sebeplerine fazla girmeyeceğim. Darbe girişimi sonrasındaki bir yılda, aidiyeti başka cenahlara olan veya ülkeye güven algısı zayıflamış, yahut ülkesi ile gönül bağları zayıf küresel bakışlı kesimin göçünü sebeplendirmek bir nebze mümkün. Son bir yıl için ise beyin göçünün sebebi birçok başlıkla ilişkilendirilse de, açıkçası, bugün durum para ile ilişkili. Paramızın değerinin düşmesi, yabancı paraların kıymetlenmesi ile ilgili. Örneğin, bugün alanında yetkin bir mühendis yurt dışında Türkiye’de kazandığının 2-4 katını kazanabiliyor.

Hani düşük kur, ülkelerin rekabetçiliğini desteklerdi? Her alanda olduğu gibi burada da bir denge kurulmak zorundaydı ve aslında denge kuruluyor. Düşük kur ile ucuza üretelim derken, insan kaynağımızı kaybedip düşen rekabetçilik riskiyle karşı karşıyayız. Düşük kur, düşük teknoloji üretiminde lehimize çalışırken orta-yüksek teknolojide aleyhimize çalışmaya başladı.

Peki ne olacak? Geçen haftalarda katıldığım SSB Savuma Sanayi Zirvesi’nde TAI genel müdürü Temel Kotil yurt dışına yüzlerce personel kaybettiklerini belirtti. Çok dillendirilmese de büyük teknoloji şirketlerimizde durum bu. Temel bey “mecburen yurt dışında kazandıklarını biz de vereceğiz” dediğinde salonda çoğunluğu savunma sanayi alanında çalışan kişilerden alkış koptu haklı olarak. İyi gibi görünse de, bunu da tersten okuyalım. Geriye kalan tüm teknoloji şirketleri, insan kaynağını kaptırmamak için benzer şekilde davranmak zorundalar. Özetle zaten zorlanan KOBİ’lerin daha da zorlanacaklar.

Her ne kadar ülkemizdeki her duruma olumlu taraftan bakmaya çalışsak da karşı karşıya olduğumuz riskleri görmezlikten gelemeyiz. Bunları bilerek yine de yapıcı taraftan bakmak durumundayız. Nasıl mı?

Şu anda bu durumun etkilerini azaltmak ana hedef olmalı. Öncelikle daha hızlı şekilde kaliteli insan yetiştirmek durumundayız. Yetiştirmeyi iki aşamada ele alabiliriz. Birincisi okul, ikincisi de alay. Okul için üniversitelerdeki kadroların yetkinliği ve eğitim yöntemi anahtardır. Alayda ise, iş dünyasında mezunlara liderlik edecek, onları iş üzerinde eğitecek roller önemli. Bunlar ne kadar iyi olursa, yetişenler de o kadar iyi olacak.

Bu noktada hükümetin tersine beyin göçü ile ilgili destekleme çalışmalarını önemli görüyorum. Yurt dışındaki birikimi, yöntemi ve bilgiyi buraya transfer etmiş olacağız. Ancak bu destekleme süreci yani üç yıl bitince getirdiklerimizi burada tutmak için ne yapılacak? Bu sorunun cevabı bugün çalışılmalı.

Beyinlere bir amaç vermek de azımsanmayacak önemde. Türkiye’de üzerinde çalışılan konuların AR-GE nitelikli, öncü ve güncel olması, kişilerin ürettiklerinin ülkeye kattığı katma değeri hissetmeleri, ülkemiz için çok kritik olduğu bilinen ve hissedilen alanlarda çalışıyor olmaları, akademik gelişim imkânlarının da sağlanması, insan kaynağımızı biraz daha buraya bağlayacaktır.

Bununla beraber işletmelerimizi üretime yönlendirerek daha kârlı işletmeler oluşturabiliriz. İşletmelerimizin yurt dışı pazarlara yönelmesi, insan kaynağımızın ihracata konu alanlarda çalışmaları ya da ürettiklerinin ihraç edilebilir nitelikte olmaları da yabancı para cinsinden kazanç getireceğinden önem taşımakta.

Bir ülke için insan eşsiz bir sermayedir. Düzüne ya da tersine, beyin göçü göz ardı edilemeyecek bir konu. Tersine beyin göçünü sağlamak tamam, peki göçün devam ettiği ortamda üretim ve rekabetçiliğimizi nasıl koruyacağız? Beyin göçünü engellemek için ne yapacağız? 100 günlük eylem planlarında bu konularda da başlıklar görmeye ihtiyacımız var.

Not: Bu makale ilk olarak 26 Aralık 2018 tarihli Türkgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.