< < < < < TASAV -TASAV - 44 Gün Savaşı: Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi

 

Yayınlarımızı talep için tıklayınız.

44 Gün Savaşı: Azerbaycan&#039;ın Karabağ Zaferi

44 Gün Savaşı: Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi

Yazdır Çalışmayı İndir (PDF)

 

Giriş: Tarihî Arka Plan

Bugünkü Ermenistan toprakları ve Azerbaycan’ın Karabağ bölgesi, 19. yüzyıldan başlayarak Çarlık Rusya ve Sovyet Rusya idarelerinde bilinçli olarak tedricen Ermeni nüfusla tahkim edilmiş, bu anlamda bölge Ermenileştirilmeye çalışılmıştır. Gacar İranı ile Rusya Çarlığı arasında imzalanan 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay Antlaşmaları, Osmanlı-Rus Savaşları ve özellikle 93 Harbi (1877-1878), Ermenilerin Doğu Anadolu ve Kafkasya’daki faaliyetlerini de nüfuslarını da artırmıştır. Doğu Anadolu’dan Hazar’a kadar olan sahada 1912’den 1921’e kadar beş yüz binin üzerinde insanın, çoğu Daşnaksütyun çeteleri tarafından olmak üzere katledilmiş olduğu da bilinen bir gerçektir. Gerek 19. yüzyıl sonunda gerekse 1915 Ermeni sevk ve iskânı sonrasında Kafkasya’ya Türkiye ve İran’dan gelen Ermenilerin Rusya tarafından eski Erivan vilayeti çevresi ile Karabağ’a göçürülüp yerleştirildikleri de bilinmektedir. Bu nüfus tahkimatı, Türkiye ve Azerbaycan arasında bir “Ermeni seddi” oluşmasını da beraberinde getirmiştir. Sovyet döneminde, Sovyet Ermenistan’ı ve Sovyet Azerbaycan’ında iki toplum arasında büyük boyutlu çatışma olmamışsa da alınan kararlarla Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti, Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti topraklarının aleyhine peyderpey genişletilmiştir.

Dağlık Karabağ Özerk Oblastı ise 1923’te Sovyetler Birliği’nin Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde kurduğu bir özerk bölgedir. SSCB’nin dağılması sürecinde aslında Azerbaycan Sovyeti’ne bağlı bir özerk bölge olan Karabağ’daki Ermeniler, 1987’den itibaren Azerbaycan aleyhine faaliyetlere girişmiştir. Bunun bir boyutunu bölge parlamentosunun Erivan’a bağlanma talep ve kararı, bir diğer boyutunu da Karabağ’daki Azerbaycan Türklerine yapılan saldırılar oluşturmuştur. Kasım 1989’da SSCB Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın özerkliğini kaldırılıp doğrudan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanmasına dair bir karar almış; ancak Aralık 1989’da Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti ile Karabağ Ulusal Konseyi’nin ortak oturumunda, Moskova’nın kararı geçersiz sayılarak Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın Ermenistan ile birleştiği ilan edilmiştir. Bunun üzerine çatışmalar artmış ve bir cephe savaşına dönüşmüştür.

Karabağ Savaşı sırasında, 26 Kasım 1991 tarihinde, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti parlamentosu bölgenin özerk statüsünü iptal ederek bölgeyi Hocavend, Terter, Goranboy, Şuşa ve Kelbecer illerine bölmüştür. Buna karşılık olarak Ermenilerin çoğunlukta olduğu bölgeler tek taraflı olarak sözde “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”nin bağımsızlığını ilan etmiştir. Sovyetler Birliği çöktüğünde Birleşmiş Milletler, Dağlık Karabağ bölgesinin yeni kurulan bağımsız Azerbaycan’ın parçası olduğunu hukuken tekrar onaylamıştır. Zira Azerbaycan’a ait olduğu tescil edilmiş bu topraklarda Ermenilerin bağımsızlık ilanında bulunmasının hukuken hiçbir sonuç doğurması mümkün olmamıştır.

1988-1994 yılları arasında süren sıcak çatışmaların en şiddetli evresi 1992-1993’te gerçekleşmiştir. Moskova, Ermeni tarafını desteklemek suretiyle bu savaşta Azerbaycan’ın Karabağ ve etrafındaki 7 ilinin (Kelbecer, Laçin, Gubatlı, Zengilan, Cebrayıl, Fizuli, Ağdam) işgaline imkân tanımıştır. İşgal altına alınan bölge, Azerbaycan topraklarının yaklaşık %20’sine tekabül etmekteydi.

Söz konusu işgaller sırasında insanlık dışı uygulamalar görülmüş; Hocalı, Malıbeyli, Kuşçular ve pek çok köy, kasaba ve mezrada binlerce Azerbaycan Türkü; kadın, çocuk, yaşlı demeden hunharca katledilmiştir. Hocalı soykırımı bunlar arasında en bilinenidir. Bu katliamların yanı sıra, 1988-1994 yıllarında Ermenistan ve işgal altındaki Karabağ’dan Azerbaycan’ın içlerine bir milyon civarında Azerbaycan Türkü göç etmek zorunda kalmıştır. Azerbaycan’dan göç eden 200 bin civarındaki Ermeni ise Ermenistan’a ve işgal altında kalmış olan Karabağ’a yerleştirilmiştir. Ateşkes maksadıyla Mayıs 1994’te Bişkek protokolü imzalanmış, ancak sağlanan ateşkes, mütecaviz Ermenistan tarafından 2020 yılına dek sayısız kez ihlal edilmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü için BM Güvenlik Konseyi, 1993 yılı içerisinde, Ermeni tarafının işgalci olduğunu ve işgal altındaki toprakların Azerbaycan’a ait olduğunu teyit eden, aynı zamanda Ermenilere işgali sonlandırma çağrısında bulunan dört karar (No. 822, 853, 874, 884) almıştır. BM’nin yanısıra, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) da Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü teminat altına alan karar kabul etmiştir. Ayrıca, bu sorunun çözümü için 1992’de AGİT bünyesinde “Minsk Grubu” kurulmuş; ancak Rusya, ABD ve Fransa’nın eş-başkanları olduğu bu grubun faaliyetleri, tarafsız olunamaması sebebiyle hiçbir sonuç vermemiştir.

Gerek savaş sırasında gerekse de 1994 ateşkesinden günümüze iki taraftan da binlerce asker ve sivil hayatını kaybetmiştir. 2008, 2010, 2016 ve 2018’de Ermenistan’ın gerçekleştirdiği ihlaller ve provokasyonlar sonrasında yaşanan çatışmalar, topyekûn savaşın başlama riskini içerecek boyutta olmuştur. Nisan 2016’da Karabağ’ın doğusundaki Terter’den başlayıp güneyde Fuzuli’ye kadar olan hatta yaşanan çatışmalar, Azerbaycan’ın açık üstünlüğü ve hatta kısmen toprak kazanımıyla (Leletepe Yükseklikleri) sonuçlanmıştır.

Mayıs 2018’de Nahcivan’da yaşanan çatışmalarda da yine Azerbaycan tarafı üstünlük sağlamış ve Ermeni işgali altındaki topraklarının bir kısmını geri kazanabilmiştir. Ermenistan’ın Temmuz 2020’deki Tovuz saldırısında da Azerbaycan ordusunun üstünlüğü ile Ermeni tarafına yüzlerce asker ve onlarca askerî araç kaybettirilmiştir.

27 Eylül 2020 tarihinde ise Azerbaycan, kapsamlı bir harekât ile işgal unsurlarına karşı operasyon başlatmış, 10 Kasım 2020 itibarıyla savaşın mutlak galibi olmuştur. Azerbaycan’ın Ermeni işgali altındaki topraklarını kurtarmaya yönelik bir askerî harekât gerçekleştirmesi, şüphesiz ki uluslararası hukuka uygundur. Zira uluslararası hukukta, kuvvet kullanarak sınırları değiştirmeye yönelik saldırganlığa hiçbir surette müsaade edilmediği gibi, saldırıya uğrayan tarafın ülkesini ve insanlarını korumak için kuvvet kullanmasının “meşru müdafaa hakkı” kapsamında değerlendirildiği ve dolayısıyla hukuken bir sorun teşkil etmediği tartışmaya mahal vermeyecek kadar nettir. 

9 Kasım 2020’de, Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından imzalanan ateşkes bildirisi ile Karabağ meselesinde yeni bir sürece girilmiştir. Meselenin “çözümü”nün gerçekleşip gerçekleşmediği bu sürecin başlaması ve yürütülmesi ile belli olacaktır. Şimdilik, Ermenistan’da büyük bir moral kaybının yanısıra sosyal ve siyasî karmaşa, Azerbaycan yönetiminde ve halkında ise askerî zafer elde etmenin sevinç ve gururu gözlemlenmektedir. Türkiye’de de devlet yetkililerinin yaptığı açıklamalarından Azerbaycan’ın mutlak galip görüldüğü ve kamuoyunun da genel itibarla bu kanaati paylaştığı anlaşılmaktadır. 

Devamını okumak için buraya tıklayınız.

 

Tamamını okuyun...