TASAV -TASAV - Türkmendağı Yanarken Suriye İç Savaşı ve Türkmenlerin Durumu
Bu sayfayı yazdır
Türkmendağı Yanarken Suriye İç Savaşı ve Türkmenlerin Durumu

Türkmendağı Yanarken Suriye İç Savaşı ve Türkmenlerin Durumu

2011’de başlayan olaylar, Suriye’yi “Arap Baharı”nın en kanlı ve en ümitsiz sahnesi hâline çevirmiştir. Dera’da başlayan barışçıl gösterilere rejimin şiddetle karşılık vermesi sonrasında silahlı direniş hareketleri başlamış ve ülkenin kuzey ve doğu kesimleri başta olmak üzere büyük kısmı kısa sürede rejimin kontrolünden çıkmıştır. Bu silahlı hareketlere dünyanın farklı ülkelerinden gelen kişi ve gruplar da katılmıştır. Esad yönetimi ise gerek uluslararası/diplomatik alanda gerekse içeride askerî alanda bu gelişmeye karşı direnmiştir. Rejimin en büyük askerî destekçileri ise Rusya, İran ve  Lübnan Hizbullahı olmuştur. Hula katliamı ile Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığının da ortaya çıkmasına rağmen, BM Güvenlik Konseyi’nden Esad yönetimine karşı askerî kuvvet kullanımına imkân tanıyacak bir karar, Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle alınamamıştır.

Geçmişten günümüze Suriye’nin bütünlüğünden yana olan Suriye Türkmenleri, iç savaş başladığında büyük kısmı uluslararası zeminde resmî muhalefet olarak kabul edilen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) saflarında savaşmıştır. Türkiye hükümeti, Türkmenlerden ağırlıkla Suriye İhvanı’nın hâkim olduğu ÖSO saflarında bulunmalarını beklemiş; Esad yönetiminin kısa sürede devrileceğini de telkin etmiştir. Türkmen sivil ahali ise başlangıçta yerlerinde kalmasına rağmen önce Hama-Humus gibi güney bölgelerden daha sonra da Halep çevresinden göç etmek zorunda kalmıştır. 3,5 milyon civarındaki nüfusu ile Suriye’de önemli bir yeri olan Suriye Türkmenlerinin yaşadıkları bölgeler büyük nüfus kaybına uğramıştır.

Suriye Kürtlerinin büyük kısmı ise PKK’nın Suriye kolu olan PYD ve onun silahlı örgütü olan YPG etrafında örgütlenmiştir. PYD, Esad ve muhalefet arasındaki çatışmalarda aktif taraf olmak yerine kuzeydeki üç ana yerleşimde fiilî kontrolü sağlamaya odaklanmıştır. Bu bölgelerden en doğuda olanı “Cezire kantonu” olarak adlandırılıp Türkiye PKK’sı ve Irak KDP’si ile doğrudan teması sağlanmıştır. Onun batısında yer alan Ayn El Arap bölgesi ise Kobani (İngilizce Company sözcüğünden gelir) kantonu olarak adlandırılıp PYD kontrolüne alınmıştır. En Batıda ise Hatay’ın hemen kuzeydoğusunda “Afrin kantonu” ilan edilmiştir. Türkiye'de hükümet eden AKP, PYD lideri Salih Müslim'i defaatle görüşmeye çağırıp misafir etmiş, Kuzey Suriye’de Kürt kantonlarının oluşmasına destek olmaktan kaçınmamıştır.

Bu gelişmelere eş zamanlı olarak Rusya ve Suriye’nin en önemli bölgesel müttefiki olan İran sahadaki varlığını ve Şam yönetimine desteğini artırmıştır. Bu arada, 2013 yılından itibaren Irak ve Suriye topraklarında kısa sürede güçlenen ve Selefî anlayışı benimsemiş olan IŞİD ya da DAEŞ, Suriye’nin Rakka, Deyrüzzor, Haseke gibi doğu bölgelerinden Irak’ın batı şehirlerine kadar olan alanda geniş bir alanı kontrol altına almaya başlamış; özellikle Musul’u alması sonrasında Suriye’deki ilerlemesi daha da hızlanmıştır. IŞİD, Özgür Suriye Ordusu ve El Nusra’nın etkin olduğu Halep çevresine yaklaşarak burada önemli yerleşim bölgelerini işgal etmiştir. Bunlar içinde özellikle Çobanbey’in düşmesi Türkmenler açısından çok kritik bir kayıp olmuştur. IŞİD, Ayn El Arab’ı (Kobani) da ele geçirmek üzere harekâta girişmiştir. Haftalarca süren bu harekât PYD aleyhine sona erecekken, Türkiye devreye girerek Irak Peşmergesine Suriye’ye geçiş imkânı ve ABD hava harekâtlarına da izin vermiştir.

Suriye Türkmenleri için sonraki en büyük felaket, Türkiye’nin yurt dışındaki tek vatan toprağı olan Süleymanşah Türbesi’nin IŞİD kontrolü tehlikesi ve gerekçesiyle tahliye edilerek sınıra taşınması olmuştur. Böylece Türkmenlere yönelik PYD, Esad, İŞİD saldırıları daha da yoğunlaşmıştır. PYD ise “Cezire” ve “Kobani” kantonlarını birleştirmek için harekete geçerek - Amnesty International raporlarıyla da teyit edildiği üzere - etnik temizlik ve zorunlu göç uygulamaya başlamıştır. Bu göçlerin hedefi de bölgedeki Arap ve Türkmen köyleri olmuştur.

Bununla birlikte, Hatay’ın hemen güneyinde bulunan Bayır Bucak bölgesinde Türkmen silahlı varlığı ve direnişi sürmüştür. Özellikle 2014 ve 2015’te Esad rejimi, Lübnan Hizbullahı hatta Türkiye’den bölgeye giden bazı silahlı Esad yanlısı kişi ve gruplar tarafından gerçekleştirilen saldırılar, Lazkiye-Hatay arasındaki bu Türkmen bölgesine yoğunlaşmıştır. İlk adımda, daha önce ÖSO tarafından alınan Keseb şehri Esad rejiminin kontrolüne geçmiştir. Daha sonra da bölgenin doğusundaki Türkmendağı sahasına doğru tahkimat yapılmıştır.

30 Eylül’de başlayan hava harekâtı ile Rusya’nın Suriye’deki savaşa müdahil olmasıyla muhalif unsurların kayıpları yanında sivil ölümlerinin de sayısı artmıştır. Rusya, tarafsız gözlemcilerin değerlendirmelerine göre IŞİD hedeflerinden daha çok ÖSO hedeflerine yönelmiştir. ÖSO’nun kontrol ettiği bölgeler Bayır Bucak bölgesi gibi daha çok Türkmen bölgeleridir. Kasım ayı başından itibaren yoğunlaşan saldırılarla, on binlerce sivilin bulunduğu Türkmendağı bölgesinde yüzlerce insan hayatını kaybetmiş, daha fazlası yaralanmış, sivil ahalinin büyük kısmı bu kez Yayladağı sınır kapısına yönelmiştir.

Yıllardır devam eden ve Türkmenlerin can ve mal güvenliği açısından büyük kayıplara sebep olan Suriye iç savaşı, Rusya’nın başlattığı hava saldırılarıyla daha da kritik bir hal almıştır. Milyonlarca Türkmen’in anavatanlarından koparılması tehlikesinin belirdiği gerçeği, ne kamuoyu ne de politika yapıcıları tarafından yeterince dikkate alınmamıştır. Suriye’deki savaşın soydaşımız Türkmenler aleyhine sebep olduğu yıkım ve acının, Rusya’nın bölgedeki çıkarları ya da Kürtlerin kantonlaşma süreci kadar dikkate alınamaması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu sebeple Türkmendağı’nda yaşanan son gelişmelerle ortaya çıkan ve Türkmenlere karşı etnik temizlik seviyesine kadar ulaşan saldırılara karşı, Türk hükümetinin ve Türkiye kamuoyunun derhal harekete geçmesi gerekmektedir.