Bu sayfayı yazdır
Yapay Zekâ Bizden Zeki Mi?

Yapay Zekâ Bizden Zeki Mi?

11 Ekim 2018
Ekonomi, Enerji ve Teknoloji Araştırmaları Merkezi Haber-Yorum


Efsane olmuş filmlerden Tron’da bilgisayarın yönettiği bir dünya resmedilirken, Kara Şimşek’te hayallerdeki araba bazen esprili bir yol arkadaşı bazen hayat kurtaran bir arkadaş haline geliyordu. Yine Terminatör serisi de günün birinde Skynet isimli tüm makineleri robotları ve bilgisayarları yöneten bir ağın dünyayı nasıl ele geçirdiğini ve yer altına inen biz insanlığın buna karşı savaşını ele alıyordu.

Gerçekten yapay zekâ dediğimizde karamsar bir gelecek mi ummalıyız? Yoksa bugün, “teknik” nasıl hayatımızı kolaylaştırıyor ve dünyanın egemeni insanoğlunu refaha nasıl eriştiriyorsa, yapay zekâdan da yine daha yaşanabilir bir dünya mı beklemeliyiz?

Yapay zekâ deyince, insana benzer şekilde, deneyimlerin ışığında akıllı bir biçimde hareket edenler kastediliyor. Dolayısıyla yapay zekâda alışılagelen kural temelli bilgisayar sistemlerinin ötesinde yaşayarak öğrenme söz konusudur. Yapay zekânın fiili icraatını yapan, bir bilgisayar yazılımı olabileceği gibi bir makine de olabilir. Örneğin finansal tahminde bulunacak bir yapay zekâ bir yazılım iken, bir otonom araç da yapay zekânın makinedeki kullanımıdır. Yapay zekânın kullanım alanlarından birkaç örnek verelim.

Otomotiv: Artık kendi kendine gidebilen, diğer bir deyişle otonom araçlar Kara Şimşek’teki gibi bilim kurgu olmaktan çıkarak güncel uygulamalar haline dönüştüler. Araçta var olan onlarca görsel, ses, hareket, ivme temelli algılayıcıların sağladığı tüm bilgiler bir yazılım aracılığı ile yapay zekâda kullanarak işleniyor ve araç sürücüsüz hareket edebiliyor.

Sağlık: Yüzlerce hasta ve yüzlerce sağlıklı görüntüleme çıktısıyla eğitilen yapay zekânın noktasal olarak hastalıkların teşhisinde çok düşük hata oranı ile hareket ettiği yazılımlar ile çok hızlı bir şekilde görüntüleme raporları oluşturulabilecektir.

Robotlar: Artık robotlar birer gerçek. Öncelikle sanayide kullanılmaya başlanan sabit robotlar, askeri alanda yük taşıma ve savunma amaçlı robot köpekler, sivillere yardım etmeyi amaçlayan rehber robotlar gibi uygulamalar var. Robotlardaki “otonomluk” gittikçe daha da gelişen yapay zekânın sonucu.

İHA ve Uçangözler (drone): Bugün ülkemizin savunmasında da önemli yer alan İHA’ların bazı görevlerde, hareketli hedeflerde ya da merkez haberleşmesi kesildiği durumlarda kendi kendine karar alarak hareket etmesi ve hatta kendi kendine verdiği kararla silah kullanabilmesi yapay zekânın çok önemli kullanım alanlarından.

Finans: Finansal piyasalardaki yatırım ürünlerinde yapılacak işlemlerde bir süredir algoritmalar kullanılıyor. Bunların öğrenme ve yapay zekâ algoritmaları ile zenginleşmesi bu piyasalardaki kullanıcılarına oldukça fazla avantaj sağlayabilecektir.

Güvenlik: Kayıp çocukların yüz tanıma sayesinde çok hızlı şekilde bulunabilmesi de yapay zekânın güvenlik alanındaki onlarca kullanımından sadece bir tanesi olabilir.

Bunlar ve diğer birçok alanda etkisini gördüğümüz yapay zekânın beslendiği ana noktalar ise algılayıcılar, tarihçe ve algoritmalardır. Sadece bilgisayar bilimi değil diğer birçok bilim dalında da yapay zekânın nasıl kullanılabileceği ve o dala uygun algoritmalar üretme çalışmaları yoğun şekilde yapılmakta. Ayrıca yapay zekâ, büyük veri ve veri bilimi ile de çok yakın iletişim içerisinde. Bu noktada Asimov’un 3 robot yasasını hatırlayalım.

1- Bir robot bir insana zarar veremez, insana zarar verene seyirci kalamaz.
2- Birinci kural ile çelişmedikçe insanın emirlerine uymak zorundadır.
3- Birinci ve ikinci kural ile çelişmedikçe kendisinin zarar görmesine izin veremez.

Yapay zekâ bunlara uymalı mıdır? Yapay zekâ bir zekâ ise suç işler mi, işlerse nasıl cezalandırılır? İnsanlar bir gün yapay zekâyı kıskanır mı? Yapay zekâ hayal kurar mı? Yapay zekâ âşık olur mu? Yapay zekânın ahlaki kuralları neler olmalıdır? Bu ve benzer sorular gösteriyor ki yapay zekâ sadece pozitif bilimlerin ve mühendisliğin konusu olmanın ötesinde, felsefe, sosyoloji, psikoloji, hukuk gibi birçok sosyal bilim için de yeni çalışma alanları oluşturmaktadır.

Dünya üzerindeki ülkeler arasındaki zenginlik ve güç farkını belirleyen unsurlardan bir tanesi de teknolojiye hâkimiyetleri ve sahiplikleri olmuştur. Elbette yapay zekâ ve ilişkili teknoloji uygulamaları ülkeleri yine ikiye ayıracaktır. Üreticiler ve kullanıcılar. İşte bu noktada Türkiye’nin kullanıcı değil de üretici olması, yapay zekâdan oluşacak zenginlikten ne kadar pay alabileceğini belirleyecektir.

Pekâlâ, ülkemizi yönetmeye talip olmuş partiler yapay zekâya nasıl yaklaşıyor diye baktığımızda en son seçim beyannamelerinde yapay zekâ ile ilgili maddeler görmek mümkün. Adalet ve Kalkınma Partisi yapay zekâ ile robot, bulut bilişim, büyük veri ve otonom sistemler arasındaki ilişkiyi ifade ederek bunlarla ilgili yol haritaları oluşturacağını belirtiyor. İyi Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi yapay zekâ ve robot teknolojilerini destekleyeceğini belirtiyor. Milliyetçi Hareket Partisi ise diğer partilerin ilerisinde konuyu bilgi toplumu ile de ilişkilendirerek ihracat hedefini ortaya koyuyor, gelişmiş ülkelerin arasında yapay zekâ alanındaki rekabetin farkında olduğunu belirterek hedefleri daha da somutlaştırarak bir “Yapay Zekâ Çalışmaları Merkezi” öneriyor.

Gerçekten de yapay zekâ çalışmaları akademik alt yapı üzerine yükselecektir. Bu nedenle üniversiteler, araştırmacılar ve sanayi, yapay zekâya odaklanarak ama bir program dâhilinde ilerlemelidir.

Yapay zekânın konumunu karamsar bir gelecekte gösteren birçok film olsa da, insanoğlu ehlileştirme konusunda uzmandır. Ateşi kontrol edebilme, hayvanları ehlileştirme, taşları alete dönüştürme, tekerleğin icadı, metalin kullanımı bunlara birer örnekti. Daha yakın zamanlarda ise buharın kullanımı ile 1’inci Sanayi Devrimi, elektriğin kullanımı ile 2’inci Sanayi Devrimi, elektronik ve bilgisayarların kullanımı ile 3’üncü Sanayi Devrimi’ni yapan insan, yapay zekâyı da kendi refahı doğrultusunda kullanmayı başaracaktır. Bu gelişmelerin neresinde olmayı başardığı, Türkiye’nin gelecekteki pozisyonu ile doğrudan ilişkili olacaktır.

 

NOT: Bu yazı daha önce Türkgün Gazetesi'nin 10 Ekim 2018 tarihli sayısında yayınlanmıştır.